Kanser, çağımızın evrensel bir sağlık sorunudur. Kanser, vücutta sinirler, organlar ve kemikler gibi yakın yapıları tahrip ederek veya bunlara baskı yaparak büyüdükçe ağrıya neden olabilir. Orijinal bölgesinden (birincil tümör) yayılan kanser, vücudun diğer bölgelerine (metastaz) gidebilir ve buradaki yakın yapılara da zarar verebilir ve ağrıya neden olabilir. Kanser ağrısı olan hastaların yaşadığı ağrı semptomları kişiden kişiye farklı olabilir ve hafif ila şiddetli kronik ağrı arasında değişebilir.
Ağrı, kanserin kendisinden veya kemoterapi tedavisi, radyasyon tedavisi ve ameliyat gibi kanserle savaşmak için kullanılan kanser tedavilerinden kaynaklanabilir. Farklı tedavi yöntemlerinin mevcut olduğu günümüzde bile hastaların %46’sı ölüm anında yeterli ağrı tedavisini alamamaktadır. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü kanser ağrısını bir kişisel hak olarak tanımlamış ve bu ağrının mutlaka giderilmesi üzerinde durmuştur.
Kanser ağrısının %80’den fazlası ağrı uzmanları tarafından kontrol altına alınabilmektedir. Kanserde ağrı tedavisinin amacı, hastanın ağrısız uyku süresinin uzatılması, istirahat halinde ağrısızlığın sağlanması, ayakta veya hareket halinde iken ağrısızlığın sağlanması ile hastanın olabildiğince aktif ve kaliteli yaşam sürmesine katkıda bulunmaktır.
Kanser ağrısının fiziksel özellikleri dışında psikolojik ve sosyal sonuçları da hastanın yaşam kalitesini etkileyen öğelerdir. Bu nedenle tedavi aşamasında psikolojik ve sosyal etkilerin de kontrolü önemlidir. Kanser ağrısının tedavisinde değerlendirme ve yeniden değerlendirme büyük önem taşır. Bu, hem tedavinin etkinliğinin ya da yetersizliğinin izleminde hem de hastalığın ilerlemesiyle ortaya çıkan farklı lokalizasyon ve karakterdeki ağrıların tanınması açısından önemlidir. Tedavide ağrıkesici ilaçlar, girişimsel algoloji yöntemleri, kognitif ve davranışsal yaklaşımlar kullanılabilmektedir.
Kanser ağrısına uygun yaklaşıma karşı bazı engeller de vardır. Bunların en başında hastada ilaç bağımlılığı korkusu gelmektedir. Bu çekince hasta ve yakınları tarafından psikolojik ve fiziksel bağımlılığın karıştırılması, ilaç toleransı konusunda bilgisizlik ve abartılı yan tesir beklentisi şeklinde kendini göstermektedir. Konstipasyon gibi tolerans gelişmeyen bir opioid yan tesirine proflaktik ve terapötik yaklaşımların yetersiz kalması da kanser hastalarında uygun analjezik tedavi yaklaşımlarına engel teşkil etmektedir.
Tedavi yöntemi belirlenirken kararın hasta ve ailesi ile birlikte verilmesi, tedaviye hastanın aktif katılımının sağlanması, yan etkiler konusunda hastanın bilgilendirilmesi, ağrı konusunda ilgili bölümlerin fikirlerinin alınması tedavi planı öncesi değerlendirmede büyük önem taşımaktadır.
Ağrı tedavisinde Dünya Sağlık Örgütü’nün 1986 yılında ortaya koyduğu basamaklı ağrı tedavisi önerileri tüm dünyada kabul görmekte ve merkezden merkeze ve ülkeden ülkeye küçük yaklaşım farklılıklarına göre modifiye edilebilmektedir. Kanserin tedavisine yönelik olarak kullanılan kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi yöntemler de sağladıkları tümör küçültücü etkilerle ağrının azalmasına katkıda bulunurlar.
Sonuç olarak kanser ağrısının tedavisinde hastanın yaşam kalitesini artırmak için çok farklı yaklaşımlar mevcuttur. Bu hastalarda ağrının yeri, şiddeti, karakteri, kanserin türü ve hastanın psikososyal durumu göz önüne alınarak, en etkin tedavi yaklaşımı, hasta, hasta yakını ve hekimin katılımıyla planlanmalıdır.